08 Ekim 2024

İktidarın çizdiği alanda normalleşme üzeri korku siyaseti, adeta kaymaklı ekmek kadayıfı

‘Normalleşmenin kendi çizdiği çerçevede kalmasını sağlayan’, hukuku ‘gerektiği zaman gerektiği kadar istediğine dağıtan’, memleketi iç ve dış kötülerden koruyan Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın şartlarında, normalleşme üzerine korku siyaseti ya da kaymaklı ekmek kadayıfı…

Devlet Bahçeli, Özgür Özel, Recep Tayyip Erdoğan

Uzun süredir yemedim. Ama bilirim tadı güzeldir. Bana biraz fazla tatlı gelir, dişimi kamaştırır. Aslında her şeyin fazlası rahatsız eder, kimi aklı karıştırır. 22 yıllık iktidarın yarattığı düzende ‘akıl karışıklığını giderecek olan’ muhalefettir. Medya ve akademi susturulmuş-korkutulmuş, sivil toplum çalışamaz hale getirilmiş, sendikalar etkisizleştirilmişse bu da doğaldır-beklenendir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘değişimin partideki ana yüzü-uygulayıcısı olarak’ çıktığı yolda 31 Mart yerel seçimlerindeki başarılı sonuçta önemli bir role sahipti. Elbette kendisinden önceki Genel Başkan’ın partinin yönünü-yüzünü değiştirdiği, kapsayıcılığını artırdığı süreç de İmamoğlu’ndan Yavaş’a partinin toplumun önemli bir kısmı tarafından önemsenen-dinlenen isimlerinin de etkisi vardı. Ancak partinin genel başkanının emeği yok sayılamazdı.

Özel’in esas etkisi-kişisel çıkışı 31 Mart’tan kısa süre sonra ortaya koyduğu ‘normalleşme’ adımıydı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile karşılıklı ziyaretler, verilen mesajlar dikkatle izlendi. Aralarında benim de olduğum küçük bir grup bununla ilgili soru işaretlerini-kaygılarını belirtti. Özellikle o günlerde ortaya konulan anket sonuçları CHP’yi AKP’nin birkaç puan önünde gösteriyordu. Sonuçlar CHP’nin ‘normalleşme adımlarının’ iktidara yakın seçmeni ‘ikna ettiği’ bu adımları desteklediği şeklinde yorumlanıyordu.

Ancak hem Erdoğan’ın hem iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından memleketin değil ‘muhalefetin normalleşmesi bekledikleri’ şeklinde bir durum -yorum ortaya çıktı. Erdoğan haziran sonu Meclis grubunda yaptığı konuşmada “normalleşme çabalarının aslında muhalefeti normalleştirme çabası olduğunu’ söyleyecekti.

Bahçeli ise ‘yumuşama beklentisinin usulde değil üslupta olması gerektiğini’ belirtmişti.

Özgür Özel, Erdoğan ile ilk buluşmasında ’28 Şubat generalleri’ ve ‘Gezi Davası ile ilgili’ dosyaları öncelikle gündeme almıştı. Uzun süredir yaş-sağlık gerekçesiyle tahliyesi beklenen generallerin bir süre sonra bırakılması sürece bağlanmıştı. Ancak konu burasıyla sınırlı kaldı. Ve doğal olarak yaşananlar ‘hukukun iki dudak arasında olmasının meşrulaştırılması eleştirileriyle’ birlikte konuşuldu. Kısa bir süre önce Medyascope’ta Göksel Göksu ve Ruşen Çakır’a konuşan Özel, “Normalleşme bitti diyorlar, bitmedi, gerekli görürsem Erdoğan ile bir daha konuşurum, 28 Şubat paşalarını istedim hallettiler ben de teşekkür ettim” dedi.

Burada kısa bir not Özel’in 29 Ekim’de yapılacak resepsiyona katılıp orada Erdoğan ile görüşme ihtimalinden bahsediliyor. Orada olur ya da olmaz Özel Erdoğan ile yeniden görüşebileceğini beyan etti zaten. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘iç cephe çağrısı’ ardından DEM yöneticileriyle Bahçeli’nin el sıkışması da “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” cümleleri de çok önemliydi.

Tabii burada asıl soru ‘iç cepheden’ kastedilenin ne olduğu? Ya da diyelim başta Kürtler toplumun uzun süre ötekileştirilenleri ‘ne kadar süreyle-hangi şartlarda cephede ve iç kabul edilecek?’… Bu cephe; Erdoğan-Bahçeli ikilisinin kurduğu, dünyada az sayıda benzeri olan tek adam rejiminin tahkimi için mi, onların koyduğu kurallarla mı, yoksa başta hukuk, farklılıkları kapsayacak yeni bir katılımcı toplumsal sözleşme için mi olacak? CHP liderinin; siyasi mesajı olan ‘Meclis’te ayağa kalkma’ hamlesinden ‘yeniden görüşmeye açık kapı bırakmaya’, ağır sözler sarf eden iktidar ortağına saygı gösterisine, her birini kendi içinde ‘tabanı genişletme-olumlu mesaj çabası’ olarak tarif ettiği süreç tek taraflı-uzayarak sürerse bir süre sonra Anayasasız yürütülen sistemin ‘istemeden’ parçası olmaya sürüklenilmez mi?

Normalleşmek, karşılıklı görüşüyor-konuşuyor olmak, hukukun uygulanması herkesin isteyeceği bir nokta. Ama karşılıklı olursa…

Bir diğer nokta…

Bugün Meclis’te İsrail ile ilgili bir kapalı oturum yapılacak. Gazze’de soykırım yapan İsrail devletinin, Lübnan’dan İran’a, Yemen’e uzanan son operasyonları kabul edilebilir değil elbet. Erdoğan’ın Batı’nın iki yüzlülüğü, yapılanlara sessiz kalması ile ilgili eleştirileri de haklı. Tabii bu arada Türkiye’nin uzun süre İsrail ile ticareti kesmediğinin ortaya çıkması (Metin Cihan’ın belgeli haberleri), ‘iki millet tek devlet Azerbaycan’ın İsrail’i doğrudan desteklemesi, bunun konu edilmemesi, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne Türkiye’nin ‘arayı düzelttiği’ ülkelerin duruşu... Bu konularda iktidar bir şey söylemiyor ama muhalefet de bu konuları gündeme hemen hiç getirmiyor.

Ancak esas kritik olan Erdoğan’ın İsrail saldırılarının Türkiye’ye de yönelebileceğini söylemesi elbet…NATO üyesi bir ülkeye saldırır mı da böyle bir savaşı göze alır mı da soru işareti. Ancak toplum doğal olarak İsrail saldırganlığından tedirgin olmaya başladı. Erdoğan bunu beka üzerinden iç siyaseti dizaynda da kullanabilir. CHP lideri Özel’in bu konuyla ilgili yaptığı Meclis’te kapalı toplantı çağrısı olayın boyutlarının büyüyebileceğine dair endişenin yaygınlaşmasını sağladı. Böyle durumlarda ‘beka-güvenlik’ konusunu iyi işleyen bir iktidar-lider var.

‘Normalleşmenin kendi çizdiği çerçevede kalmasını sağlayan’, hukuku ‘gerektiği zaman gerektiği kadar istediğine dağıtan’, memleketi iç ve dış kötülerden koruyan Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın şartlarında, normalleşme üzerine korku siyaseti ya da kaymaklı ekmek kadayıfı… Anketlerin tersine döndüğü, AKP’nin oylarını yükselttiği bir süreç olabilir. Elbette konu sadece oy değil. Ama ekonomiden dış politikaya ‘yeni’yi, farklı bir umudu ortaya koyamazsanız, iktidarın çizgileri içinde kalırsanız, patinaj yaparsınız-yaptırırsınız. Türkiye’nin tüm kesimlerinin, hiç kimseyi arkada bırakmadan, hukuk ve demokrasi içinde gerçek anlamda normalleşmesine kim karşı çıkar ki? Ama sonuç görmek gerekiyor, somut sonuç. Fazlasıyla olumsuz hatıra var hafızalarımızda…


Yazıda yararlanılan kaynaklar

Siyasetteki Gölge Korku/Pınar Uyan Semerci-Emre Erdoğan (İthaki Yayınları)

Candan Yıldız-Cengiz Çandar Söyleşisi (T24) (https://www.youtube.com/live/ipfP5ZlFMvs)

İrfan Aktan-Hamit Bozarslan Söyleşisi (Artı Gerçek) (https://www.youtube.com/watch?v=oWD4pbaOsqc)

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

“Milliyetçi-muhafazakâr seçmen CHP’ye, DEM Parti’yle yan yana durduğu için ne der”e teslim olmamak

İki hafta önce Öcalan’ı Meclis’te konuşturmayı önerebilecek kadar ‘açılan’ iktidar ortağı ile potansiyel süreçle ilgili olumlu konuşan iktidarın Cumhurbaşkanı ne oldu da pozisyon değiştirdi?

"
"